Hikaye: 'Aydınlıga Giden Yol' Kısım 2
Davut’tan
bahsetmek gerekirse o yaşadığı yerin köklü ailelerinden birinin ferdiydi. Dört kardeşlerdi.
Kendisinden bir yaş küçük erkek kardeşi, iki yaş büyük ablası ve beş yaşında
kız kardeşi vardı. Babası kahve işleten, annesi ev hanımı olan gerçek bir
dindar kişiliğe sahip Davut ne kadar fiziksel olarak ailesine benzese de ruhen
ve inancı sebebiyle onlardan ayrılıyordu. Aslında Davut kimseye benzemeyen,
dünyada taklit bile edilemeyen bir kişiliğe sahipti.
Bir gün
yakın arkadaşı Nail ile konuşan Davut ona şöyle der: ‘Seni bu hayattan
kurtaracağım, ileride çok zengin ve güçlü olacağız.’ Fakat ona hiçbir
inancından ve düşüncesinden bahsetmiyordu. Aslında bunun sebebi bir ailesinin,
iki kızının olmasıydı. Onu zarar görmemesi için bu olayların dışında tutması
gerekiyordu. Ta ki aydınlanmış olanların tahtlarına çıkana kadar. Bir gün Nail
Davut’a : ‘Kardeşim biz ne zaman güçlü ve zengin olacağız?’
D: ‘Tanrı
zenginliği ve gücü kendi istediği kullarına verir. O gücü Tanrı gibi göstermeyip
hissetirmesini bilenlere… Zenginlik ve güç asla isteyenlere gelmez. Eğer bir
örnek görmek istiyorsan İsrailoğullarına bak. Onlar Tanrı’ya en çok isyan
edenler değil mi? Ama Tanrı onlara bu dünyada zenginliği bahşetti. Onlar bunu
zekalarına ve inanılmaz ticaret kabiliyetlerine borçlular. Bakara suresini
okumadın mı? Ben onların tüm kavimlerin üstünde tutmadım mı, yazıyor. O yüzden
güç ve zenginlik Tanrı’nın bir hediyesidir.’
Bunları
dinleyen Nail kafası karışmış bir şekilde cevap verir: ‘Peki Tanrı bize de
bahşedecek mi?’
Davut
şöyle cevap verir: ‘Eğer biz onun mutlak egemenliğine inanırsak ve tövbe
edersek cennete girmek ya da cehennemden kurtulmak için ibadet etmek yerine
onun rızasını kazanmak için çalışırsak bir gün biz de onun seçilmişlerinden
oluruz.’
Onlar
sohbet ededursun, kralın yanından ayrılan Anitta İspanya’ya gider. Madrid
şehrinde yaşayan Anitta 1.85 boyunda esmer bir mankendir. Muhteşem bir
malikaneye ve araçlara sahiptir. ABD’li sanatçının düet yaptığı subliminal
mesajlı klipte bile oynamıştır. Bir gün sabah saat on sularında evinden
kahvaltı yapmaya giden Anitta orada esmer 1.65 boylarında biriyle buluşur. Bu
kişi bir doktordur. Bu doktor Sahra’nın arkadaşı olan, Davut’a ilaç gönderen
Kaan’dır. Kaan aydınlanmış olanlara çalışan bir işçidir. Doktora yapmak için
İspanya’ya geldiğinde Anitta ile tanışır. Onun yönlendirmeleriyle aydınlanmış
olanların yoluna girer. Onların piramidinin en alt kısmında çalışan bir işçi
olur. Onu aslında Türkiye’ye gönderen de Anittadır.
A: ‘Ne
yaptın, verdiğim görevi yerine getirdin mi?’
Kaan: ‘Bu
çok kolay oldu efendim. Çünkü Davut’un sevgilisi benim arkadaşımdı. Hatta o
bana ulaştı. Ben verdiğiniz ilaçları gönderdim.’
A: ‘
Buna çok sevindim. Ama yine de o ilaçlar onu tedavi etmeyecek. Onun şifası
bizde. Yani Süleyman Tapınağı’nda saklı. Sen Davut ve Sahra’yı sağlık
turlarıyla İspanya’ya göndereceksin.’
K: ‘
Emredersiniz efendim. Ama bunu kabul edecekler mi?’
A: ‘
Davut’un bu hayattaki en büyük hayallerinden birisi de Kudüs ağlama duvarını ve
Süleyman Tapınağı’nı görmektir.’
Anitta ile
görüşmesi biten Kaan, apar topar emri yerine getirmek için Türkiye’ye döner.
Rusya’da
soğuk bir kış günüydü. Başkan Gremlin sarayında otururken kapı çalar ve Rus
gizli istihbarat ajanı Andre Vilademir içeri girer. Başkana elindeki zarfı
uzatır. Zarfı alan başkan hemen dışarı çıkmasını söyler. Görevli çıktıktan
sonra zarfı açar. Başkan şaşkına döner. Hemen yola çıkmak için özel
korumalarını çağırtır. Zarfta yazan ise acil toplantı haberidir. Saraydan
ayrılan başkan yanına en güvendiği adamı olan Andre Vilademir’i alır. Tibet dağlarına
doğru yola çıkarlar. Tibet dağları ise Orta Asya’daki Tibet halkının anavatanı
olarak bilinen özerk bir bölgedir. Ortalama 4900 metrelik yükseltisiyle ‘Dünyanın
Çatısı’ olarak da tanınır. Kuzeyinde Çin’in Sincan Uygur Özerk Bölgesi ve
Çinghay, doğusunda Siçuan, güneyinde Hindistan, Nepal ve Butan yer alır. Buraya
akşam karanlığında varan başkan dağın en dip bölgesine heliopteri indirmelerini
söyler. Helikopter indikten sonra başkan yanındaki korumasına: ‘Siz gelmiyorsunu,
yarın beni buradan alabilirsiniz.’
Buna çok
şaşıran koruması Andre: ‘Efendim nasıl olur sizi yalnız bırakamam.’
Başkan
gülerek: ‘ Merak etme Andre, beş yüz yıldır bu dağın altındaki mağaraya
geliyorum.’
Bu
sözler karşısında donup kalan Andre ne diyeceğini bilemez. Onun şaşkın
bakışları arasında başkan helikopterden iner. Kaşla göz arasında kaybolur. Daha
başkanın söylediği sözleri atlatamayan Andre başkanın gözden kayboluşuyla,
helikopterden iner ve pilota motoru kapatmasını söyler. Motoru kapattıktan
sonra, telsizle on kişiden oluşan üç özel time haber gönderir. Yaklaşık üç saat sonra tim Andre’nin olduğu
yere ulaşır. Herkesten gizli geldikleri için ordu ya da başka bir birime haber
veremeyen Andrei kendi timi ile başkanı aramaya koyulur. Karanlık ve yağmur
bastırmıştır.
Onun
üzerine Andre: ‘Tim ikişer kişilik gruplar halinde dağın dibine doğru
ilerleyin.’
Tim
ilerlemeye başlar. Dağın dibi ise ağaçlık ve çalılıklarla doludur. Birbirlerini
göremeyecek şekilde kaybolurlar. İki askerin çığlık atmasıyla gecenin
sessizliği bozulur. Hemen gökyüzüne aydınlatıcı fişek atan komutan Andre, neler
olup bittiğini anlamaya çalışır. Yanındaki İvan: ‘ Efendim görüyor musunuz?’
Andre,
neyi, diye sorar.
İvan: ‘Efendim
dağın yamacına bakın!’
Dağın
yamacına bakan Andre gördüklerine inanamaz. İnanılmaz hızlı derecede ışıldayan
ve üzerlerinde eski çağlardan kalma savaş üniformalı insana pek benzemeyen
yüzleri yara bere içerisinde olan gözleri alev kırmızısına benzeyen varlıklar
görür. Andre ve yanındaki askeri İvan hemen silahlarını doğrultup ateş etmeye
başlarlar. Ancak hedefleri o kadar hızlıdır ki ilerideki kimseyi vuramazlar.
Vahşice katledilirler. Andre yanındaki askerlerine, kaçın, diye bağırır.
Koşarak dağın dibine varırlar. Ancak kapıda o gördükleri yaratıklardan vardır. Kapıdaki
o yaratıklardan birisi onlara yaklaşır: ‘Burada ne arıyorsunuz?’
Andre: ‘
Biz başkanımızı yani büyük Rus başkanını arıyoruz. Onu burada tuhaf bir şekilde
kaybettik.’ der.
Bunu
duyan yaratık kahkaha atarak: ‘Siz bizim kralımızı arıyorsunuz. Sizin
başkanınız 450 yıldır bizim kralımızdır.’
Gördüklerine
ve duyduklarına şok olan Andre : ‘Ne olur bizi öldürmeyin, bırakın. Başkanımızla
görüşmemiz gerek.’ Yaratık ona beklemesini söyler. Mağaradan içeri girer. Bir süre
sonra geri gelen yaratık: ‘Buyurun içeri ey insanoğlu!’ dedikten sonra beraber
içeri girerler. İçerisi meşalelerle aydınlanmıştır, yüz basamak indikten sonra
büyük bir tapınağa çıkan tuhaf ama muhteşem tarihi bir atmosfere sahip olan bir
yerdir. Biraz yürüdükten sonra bir odanın kapısından içeri girerler. Gördüklerine
inanamazlar. Başkanlarının kafasında altından bir taç ve üzerinde ise altın
sarısı bir pelerin vardır. Başkan, Kral Andre’ye: ‘Ben sana söylemedim mi?
Yarın bıraktığın yerden beni alınız diye. Yaptığını gördün mü? Dokuz tane
askerinden oldun. Hala kendi canından ve yanındaki askerlerinden olabilirsin.’
Bunu
duyan Andre korkmuş bir halde: ‘Efendim ne olur beni affedin ben sizi korumakla
görevliyim. Size bir şey olmasın diye onları yaptım.’ diyerek kralın önünde
dizlerinin üzerine çöker.
Kral
şöyle seslenir: ‘Andre bu dünyada hiçbir insanın göremeyeceği biz ölümsüz
agartalıları gördün. Bu senin için hem bir ödül hem de büyük bir ceza.’
A: ‘Efendim
bize ne yapacaksınız, bizi öldürecek misiniz?’
Kral
gülerek cevap verir: ‘Merak etme sizi öldürmeyeceğiz.’
Andre
yanındaki askerlere bakar, gözlerinin içi parlıyordur…
Yorumlar
Yorum Gönder