Emine Isınsu ''Sancı'' Romanının Tahlili



   Sancı 


   IŞINSU, Emine, Ötüken Yayınları, 11.Baskı, 1989, İstanbul 

   1. Olayın (vakanın) Özeti

   Silahlar birden patladı. Sesleri katı ve soğuktu, taş binalarda çarpa çarpa büyüdüler. Yüz… bin… milyon! Ankara’da bir mavi mart sabahı, serin… Böyle başladı tüm hikâye. Salih hayata gözlerini yummuştu. 1970 yıllarının gidişatına bakılırsa bu normaldi. Konuyu biliyordun sanıyordum. Emniyet müdürü, üniversitemize bazı öğrenciler tarafından, diğer bir kısım öğrencinin tutuklanıp, tutsak edildiğini burada onlara işkence yapıldığını ihbar etti bana. Araştırdım, yok böyle bir şey. Ben Türküm bundan gurur duyuyorum. Eskiden Türklerin çok çok kahraman olduklarını da biliyorum. Ergenekon Destanını da biliyorum. İşte bunun için komando olmak da istiyorum. Çünkü komandolar Bozkurtturlar. Bozkurt’un önderliğinde Ergenekon’dan çıktığımız gibi yine Bozkurtların önderliğine Türklerin ataları gibi kahraman olacaklarına, ilerleyeceklerine, güçlü ve büyük Türkiye’yi kuracaklarına inanıyorum. Ankara’dan da heyet gitmişti. Dursun onlarla beraber olmayı isterdi… Sıcak yaz günleri bağda verimsiz toprağa uzanıp düşünmekle, ülkücü arkadaşlarıyla konuşup tartışmakla geçiyordu. Çocukların üzerinde önemle durdukları, ‘toplumculuk’ kavramı idi. Ekonomi idi. Dursun, zaman zaman onların solun etkisiyle, solun alanında at oynatmaya kalktıkları tespit ediliyordu. Hepsi ile uzun uzun konuştu; ekonomi, Türk milliyetçiliğinin temeli değil sadece önemli meselelerinden biriydi. Ama Atatürkçülük bu değil ki. Kim ne biliyor Atatürkçülüğü, saçmalama, herkes kendince; kendi yönüne göre, bir yana sürüklüyor adamı. Allah rahmet eylesin. Neyse. Ben sağın ve solun aşırılıkları yanında, orta bir yol tuttuğum için kendimce Atatürkçüyüm derim. Atatürk aşırı milliyetçiydi! Türk milleti kendini dünyaya nizam vermek için yaratılmış bir kavim olarak kabul etmiş, bu inançla da cihan hakimiyetleri kurmuştur. Tanrı ile Türk arasında bir kutlu bağ taa ezelden atılmış ebediyete devam edecek, buna inanmış Türk oğlu. Bu inançtan cesaret almış… Yüreğinin kabarıp kabarıp şiştiğini hissetti Dursun. Türk olmak, şüphesiz gurur veriyordu ona. Belki bir o kadar da acı. Tarihi buncasına hissetmeseydi acısı hafiflerdi, gururu da… Devletin malı deniz, devri, belki yüz belki yüz elli yıldır devam edip gelmekte, suçlu aranıp durmasın. O her zaman var yüz elli yıldır. O, Dursun’un duyduğu gururu duyamayan duymayı bilmeyen varlığını sürdürüyor.

   Çanakkale içinde aynalı çarşı Anne ben gidiyom düşmana karşı…


   2. Kişi Kadrosu

   a. Asıl Kişiler

   Fikret
   Sabiha Hanım
   Sadettin Bey
   Leyla
   Seyhan
   Dursun

   b. Yardımcı Kişiler

   Ercan
   Turgut
   Ali
   Arif Çavuş
   Nail
   Nurten
   İhsan Kemal

   3. Anlatıcının Bakış Açısı

   Anlatıcı romanı hâkim bakış açısı ile yazmıştır. Yaşanmış, yaşanan ve yaşanacak olan her şeyi bilir, görür ve duyar. Kahramanların gönlü veya kafasından geçenleri okumaya kadar uzanır. Anlatıcı, anlattığı olayların dışında durur, gören durumundadır.

   4. Olayın Geçtiği Mekânlar

   Ankara, Numune Hastanesi, Zile Hastanesi, Zile Ovası romana hâkim olan mekânlardır.

   5. Zaman

   Romanın giriş kısmında zaman şu şekilde belirtilmiştir: “Ankara’da bir mavi mart sabahı serin…”

   6. Dil ve Anlatım Özellikleri

   a. Anlatım Türleri

  Romana, öğretici anlatım, tartışmacı anlatım hâkimdir. Aynı zamanda söyleşmeye bağlı anlatım (diyalog) türüne de yer verilmiştir.

   b. Dil ve Üslup Özellikleri

  Düşünce ve duyguların yüceliğine, anlamın sağlamlık ve doğruluğuna, sözcüklerin seçkinliğine önem verilmiştir. Aynı zamanda o dönemde kullanılan kelimeler romana ağırlık veriyor.

   7. Romanın Türü

   Roman tür olarak hem sosyal roman olarak kabul edilebilir hem de dini roman olarak ele alınabilir.

   8. Tasavvuf

  Tasavvufun kaynakları konusunda çeşitli düşünceler ileri sürülmüştür. Bu konudaki genel görüş, tasavvufun kaynağında  onun asıl düşüncesini şekillendiren, kimlik kazandıran ve yönünü belirleyen asıl inanışın İslam dini olduğuydu. Tasavvufun ana kaynağı Kur’an-ı Kerim, hadis ve sünnetle aktarılan  bilginin tamamıdır. Yabancı etkiler bu ana kaynakta eritilmiştir. Diğer mistik sistemler gibi tasavvuf da “hayata karşı belli bir tavır ve davranış” olarak başlamış, daha sonra bir düşünce tarzı halinde sistemleşmiştir. Fakat mistisizm, insanın mantık ve akıl yürütme yoluyla erişemediği metafizik kavramları bir hayal dünyasında aramasıdır. Oysa tasavvuf, akıl ve felsefe üstü olan İslam vahiylerinin mistik bir yorumu ve yaşanmasıdır. Tasavvufun önemi Kur’an ve hadis ile belirtilen “kalb-i selim” ve “takva” ile sevgi ve kulluk dolu bir gönül sahibi olmak için mürşidlerin eğitimi denetimi altında yapılan din ve ruh eğitimi almasındadır: 

 ‘…Gençlerin pek çoğu, fakültenin mescidinde iki rekat namaz kıldı. Uyuyamıyorlardı, acıkmışlardı…’ syf 9

   ‘…Allah’ın rahmeti üzerimden eksik olmasın Süleyman…’syf 23
‘…Hele ben bi namazımı kılayım, Allah yardım etsin, sana da. Cemi cümlenin masum yavrularına da…’syf 25

   ‘…Lacivert elbiseli adam beyefendiyi taklit etti: Başını önüne eğip içini çekti ağzının içinde:
-          Alah rahmet eylesin, diye mırıldandı…’ syf 88

   ‘…Dursun, titriyor dudakları, şuursuzca kıpırdıyor:
-La ilahe illallah… Muhammeden resulullah...
-İnna lillahi ve inna aleyhi raceun Allah rahmet eylesin…’ syf 66

    ‘…- Aileninz hep imammış, sen niye imam olmadın ki?
-Bilmem, zaar Allah rızkımı demircilikten kesmiş, soba yapsın, ibrik yapsın Abdullah kulum, demiş, olur aa!
‘-Anan anlattı kuzu imamlar derlermiş sizlere, hem varlıklıymışsınız da.’…’ syf 100

   ‘…Abdullah emmi ile Şükriye Hanım ilk yürek acısını, ilk oğulları Kadir’i kaybettikleri zaman duydular. Hiç oğul bulmamak zor,  lakin bulduktan sonra kaybetmek en zoru. Ardından hemen bir oğulları daha olmasa, belki dayana bilemezlerdi bu acıya. Yeni doğana Dursun ismini koydular, ömürlü olması için dua ettiler…’ syf 103

   ‘…Allah’tan ömürlü olmanı bizi bırakıp gitmemeni dilediğimiz için ismini Dursun koyduk a oğul, insanın adı, kaderini de yazdırır. Bak ben kız olduğum için istememişler Yeter koymuşlar ismimi. Yani Allah’a, gayri kız çocuğu yeter, oğlan ver demektir bu…’ syf 104

   ‘…Oldu bunlar Osman, haydi bana Allahaısmarladık…’ syf 133
   
   ‘…La ilahe illallah Muhammeden resullullah…’ syf 101

   Dergah, tekke, kapı önü. Tarikat mensuplarının topluca ibadet ettikleri yerdir. Dergah sığılacak yer anlamında da kullanılır. Eskiden tarikattan olanların toplandıkları yerdir. Dergahta tarikat esasları öğretildiği gibi, saz, söz, eğitim ve öğretimi de verilmiştir. Buralardan pek çok şair yetişmiştir. Eren, ilahi vuslatını gerçekleştiren, veli, ermiş kişidir. Erenler, ermişler, alperenler, Horosan erenleri şeklinde de kullanılır. Erenler, 1- Hakikate ermiş olan kimseler, veliler (evliya) 2- Bektaşilikte, dervişler birbirlerine bu “erenler” sözüyle hitap ederler; bu hale derviş, tarikat kardeşi anlamlarına gelir. 3- Kahramanlar, gaziler. 

   ‘…En sonunda yeşilce, serince Zile ovasına erişmiş dergahını bulmuş, erenin huzuruna çıkıp el bağlamış. Ancak suallerini soramamış, açlığını diyememiş, soluksuz beklemiş.
-          ‘Hoş geldin’ demişler. Buyur etmişler.
Üç gün misafirlikten sonra bir görev vermişler ona. Bu görev, her sabah gök ağarırken su ısıtmak ve eren sabah namazı için abdest alırken ellerine su dökmekmiş… Günler geçmiş, yıl tamam olup erişmiş; eren sormamış çoban diyememiş. Bir gölge gibi dolaşırmış dergahta, dinlermiş. Derken cevaplar zincirlenmeye başlamış, yanan yüreğine dem dem serin damlalar düşmeye durmuş!
Yeşil bulutların gezindiği bir rüyanın sabahı ezan okunurken uyanıvermiş delikanlı. Mevsim kış ki ne kış! Nefes donar sanırsın havada…
Demek ezan okunmakta… Vah ola vah ola! Hemen fırlayıp, ateş yakıp su ısıtacak vakit nerede?
Genç çoban erenin yaklaşan adım seslerini duymuş, korku içinde titremiş. Ne yapsın, ne söylesin? ‘Uyuyakalmışım’ diye … Tanrı’sına sığınmış ‘Allah’ım sen yardım et’, ve ibriği buz gibi suyla doldurup içinden gelen bir nefesle üfleyip ısıtmaya çalışmış. Sonra leğeni, ibriği alıp efendinin yanına koşmuş:
‘ – Bismillahirrahmanirrahim.’
Duru su, ibriğin ağzından erenin ellerine düşmüş, o nur yüzlü bir an irkilmiş, sonra gülümsemiş:
‘ – A oğul, ben sana suyu kömür ateşinde ısıt dedim, gönül ateşinde değil! Bak gördün mü ellerim yandı.’
O günden sonra aşk ateşi ile dolmuş suyu kaynatan Dursun çobana bir başka görev verilmiş, gayri o Zile’nin Ulu Camii’ne imamlık edecekmiş…’ syf 102-103

   ‘… - Hak sevgisi yüreğimi, bedenimi ve canımı öyle bir kaplamış durmuş ki, bende hiç dostluk ya da düşmanlık yeri kalmamış.
Sonra oğulları, onların oğulları, onların da oğulları olmuş. Hep imamlık eden çıkmış Ulu Camii’de. Hepsinin adına da ‘Kuzu İmam’ demişler.
Dursun çobanın bir sözü daha varmış ki, hala söylenir Zile’de:
-          Erenler ölmez, suret değiştirirler…’ syf 103

-            ‘…Hem erenler ölmez efendim, suret değiştirirler.
-          Sonra artık hiçbir şey görmedi, işitmedi, hissetmedi…
-          Dursun’un yaralı, cansız bedeni küçük bir kan gölünün ortasında, taşın üstünde yatıyordu.
-          Kalabalık derlendi çevresinde… Gittikçe büyüdü halka. Büyüdü. Büyüyor.’ Syf 350
‘…İstanbul’da ilk tanıştıkları günlerde soyadının manasını sormuştu Dursun’a, çocuk da Kuzu İmamları anlatmış:
‘…Bizim atalarda erenler varmış.’ demişti. Şimdi Metin o anı yaşıyordu. Eren, ermiş kişi, inanan kişi anlamına gelir di mi?
-          Evet, Dursun ilgisizce izah etti, kişi inanır ve onu Tanrı katının yoluna eriştirirse ona eren denebilir. Neden sordun?...’ syf 259

    ‘…Tövbe tövbe İslamiyet gibi, marksizmi de bir nizam, milletin bütün ihtiyaçlarına cevap verecek bir nizam olarak görüyorlar…’syf 253

   ‘…Zaten mesele bu değil mi, bu bana yakıştırdığınız münasebetsiz sıfat değil mi, nereden prenses oluyormuşum, ben, keşke olmasaydım ama değilim! O halde siz bir yana çekiliyorsunuz, ben başka havalardayım, bu çatışma ruhumu kemiriyor. Yüreğimi çürütüyor.
Ruh kemirilmesi, yürek çürümesi tabirleri, Sabiha Hanım’ın dinlemeyen kulaklarına çarptı, kadın bir yerine iğne batırılmışcasına yerinden fırladı:
-          O ne biçim sözler kızım?!
Kızının başına sarılıp saçlarını öptü, onu incitmeden itmeye başladı…’syf 284



*Yapmış olduğum roman tahlili tarafıma aittir. İzinsiz kullanılması durumunda yasal işlem başlatılacaktır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Emine Isınsu'nun Eserleri

Dil Göstergesinin Özellikleri

Dil Bilim ve Dil Bilgisi