Hikaye: 'Babamın Bisikleti'



Babamın adı Özer. Denizli Honaz ilçesinin Alikurt köyünde 1965 yılında dünyaya gelmiş. Evin ilk çocuğuydu. Babamın doğduğu gün dedem tarlada çalışmakta idi. Dedeme ilk müjdeyi Enver dayım verir.

Dayım koşarak, kan ter içerisinde bağırır: ‘Bir oğlun oldu, müjde!’ Dedem haberi aldıktan sonra demir yolunun kenarındaki çalma demirlerden bir tanesini sökerek, Enver dayıma hediye eder.

Şöyle der: ‘Al bu demiri hurdacıya götür, sat, parasıyla dondurma alıp yersin.’ 

Enver dayım sevinçle uzaklaşır.

Günler, haftalar, aylar, yıllar birbirini kovalar. Babam artık beş yaşında yaramaz bir çocuktur. Arkadaşlarıyla dışarıda oyunlar oynamaktan eve gelmek dönmek bile istemez. Babamın oturduğu ev tek bina olup ortadan ikiye bölünmüş. Her iki tarafında da ikişer oda bulunmaktaydı. Her evin giriş kapıları ayrıydı. Bir tarafında babamın dedesiyle babaannesi, diğer tarafında da babam ve ailesi oturuyordu. Babam beş yaşına geldiğinde iki tane de kız kardeşi olmuştur. Dedem ise Afyon Devlet Su İşleri’nde işe başlamıştı. Babamın dedesinin ise küçük bir bakkal dükkanı vardı. Köylüler hep veresiye alırlardı. Yıldan yıla mahsullerini kaldırınca veresiye aldıklarını ancak öderlerdi.

Tarlalara buğday, arpa ekerlerdi. Ama köyde sulama olmadığı için fazla mahsul vermezdi. Yani çok zor şartlarda geçimlerini sağlarlardı. Dedem maaşı her alışında destek oluyordu.

Babam gündüzleri arkadaşlarıyla oyunlar oynar, geceleri ise babaannesinin masallarını dinlerdi. Babamın en sevdiği oyunlar araba yarıştırmak ve uçurtma uçurtmaktı. Arabayı dedesi ona kalın telden yapmıştı. Bir de uzun çubuk halinde direksiyon yapmıştı. Arabasını çok sever, ona gözü gibi bakardı. Oyundan dönünce onu babaannesine teslim eder, hiç kimseye vermemesini söylerdi. Kız kardeşlerinin bozmaması içindi, çünkü onlar daha çok küçüktü. Uçurtmasına da arabasına verdiği değeri verir, ona da gözü gibi bakardı.

Arkadaşlarıyla dışarıda oyun oynadığı bir yaz günü babamın arkadaşı Ali’nin Almanya’da çalışan annesi ve babası geldiğini gördü. Ellerinde bir şey vardı, uzaktan ne olduğunu anlayamayan babam onlar yakına gelene dek oyunu bırakıp tüm dikkatiyle Ali'nin anne ve babasına bakıyordu. En sonunda gördü; Ali’ye bir bisiklet getirmişlerdi. Babamın hayatında gördüğü en güzel şeydi. Masmavi bir bisikletti. O kadar güzeldi ki. Hele o önündeki zili. Ali o zile basa basa biniyor, etrafındakilere hava atıyordu. Bir an olsun bisikletinin yanından ayrılmıyordu ki, ona şöyle bir yakından baksın. Uzaktan uzağa içi giderken bir gün dayanamadı ve Ali'ye şöyle dedi: 

-          ‘Biraz da ben binebilir miyim?’

Ali: - ‘ Hayır, olmaz. Bozarsın. Zaten ben bisikletimi kimseye vermem, o çok değerli. Bak, kimin bisikleti var burada? Hiçkimsenin. Sadece benim. Benim bisikletim!’

Babam, Ali'nin bu sözlerinden sonra öyle üzülmüştü ki. Ama çok kafasına takmadı. Ali'nin bisikleti vardı, o güzelim bisikleti, ama kendisinin de sayılamayacak kadar çok arkadaşı, dedesinin yaptığı araba ve uçurtması vardı. Bisiklete ihtiyacı yoktu, daha eğlenceli şeylere sahipti. Aldırmadı.


Her hafta köye seyyar dondurma satmaya gelen bir amca vardı. Seyyar bir arabada dondurma satardı. Babam seyyar dondurmacının geldiğini görünce koşa koşa dedesinin yanına gitti.

- 'Dede, dede! Dondurma satan seyyar amca vardı ya, işte o geldi. O geldi! Ne'olur bana biraz para ver de dondurma alayım.'

Dedesi, elini cebine attı. 'Al bakalım' diye on kuruş uzattı. Babam yine sevinçle dondurmacının önüne geldi, dondurma istediğini söyledi. Dondurmayı aldığını dedesine göstermek için tam geri dönüyorken karşısına Ali çıktı.

- 'Çekilsene yolumdan, önümden çekil!'

- 'Elindeki dondurmayı verirsen bisiklete binmene izin vereceğim. İstediğin kadar bin. Ama dondurma benim!'

Ali, istekleri hiç bitmeyen şımarık bir çocuktu. Zaten istediği kadar dondurma alabilirdi. Babam alamamasına karşılık, o mavi bisiklete dayanamadı.

Babam : - ‘ Al, senin olsun!’ deyiverdi.

Dondurmayı çok severdi ama bisiklet sevgisi daha ağır basıyordu. O gün doyasıya bisiklete binmişti. Acıkıncaya susayınca dek bisiklete bindi. Hava kararmıştı. Babaannesi onu çağırıyordu. 

Babamın evinin bitişiğinde Alikurt Köyü İlkokulu vardı. Etrafı duvarlarla çevriliydi. Taş duvar olduğu için üzerine beton atılmıştı ve oldukça genişti. Ara sıra o duvarın üzerinde arabacılık ve trafik polisciliği oynarlardı. Bir gün köyün saf çocuğu Şükrü’yü trafik polisi yaptılar. Duvarın üzerinde telden arabaları sürüyorlardı. Ali babamı geçmeye çalıştı, babam da oldukça hızlı gitmeye başladı. Tam bu sırada köyün saf çocuğu babama, dur, diyerek çelme takar ve babam duvardan aşağıya düşer. Birden ağzından çok kan gelmeye başlar. Hemen dedeme haber verirler.

Dedem, cavur Ali lakaplı, temiz kalpli bir insan olan Ali dayının minibüsüyle babamı Denizli’ye doktora götürür. Ali dayı onları doktora bırakıp minibüs durağına gidedursun dedem doktorun babamı muayene etmesini bekler. Doktor odadan çıkar, dedeme yaklaşır:
- 'Endişelenecek bir şey yok. Oğlunuz düşünce dilini ısırmış, dikmemiz gerekiyor. Diktikten sonra da birkaç ilaç vereceğim onları kullanacaksınız. Daha sonra gidebilirsiniz, oğlunuz daha fazla hasar alabilirdi, ucuz atlatmışsınız.'

Doktorla konuştuktan sonra dedem, çok sevinir. Babamın elinden tutarak köy dolmuşlarının kalktığı yere doğru götürürken babam birden durur. Çünkü bisikletleri görmüştür. Dedeme söyler:
-         
    ‘ Bisiklet istiyorum!’ … Fakat dili kesik olduğu için dedem konuşmasından hiçbir şey anlamamıştır.

Bir şey istediğini anlamıştır dedem. Fakat tam olarak konuşması anlaşılamıyordur. Etrafına bakınır, ne istediğini anlamaya çalışır fakat anlayamaz. En son dedem çareyi ‘ne istiyorsan göster’ demekte bulur. Babam koşarak bisikletlerin yanına giderek bir tanesine sıkı sıkı sarılır. Babamın bu halini gören dedem, fazla parası olmamasına rağmen babamın sarılmış olduğu bisikleti alır. Ali'nin bisikletinden daha güzeldir bu bisiklet. Simsiyahtır. Zili o kadar çok ses çıkarıyordur ki herkes duyacaktır. Tüm arkadaşlarıyla birlikte bu bisiklete binecek Ali'ye hava atacaklardır. Artık babam çok mutludur. Dili kopsa da umurunda değildir. Artık onunda bir bisikleti vardır. Hem dondurma yiyebilecek hem de bisiklet binebilecebilecektir.



                                                                                   Dedemin anısına...

*Yazmış olduğum yazının tamamı tarafıma aittir. Kullanılması durumunda yasal işlem başlatılacaktır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Emine Isınsu'nun Eserleri

BUKAGI (EMİNE ISINSU) ROMANININ TAHLILI

Dil Göstergesinin Özellikleri