Dini Tasavvufi Halk Edebiyatına Özgü Deyimler, Motifler ve Kavramlar



Tasavvuf Konusu Üzerine İncelemiş Olduğum Romanlarda Kullanılan Dini- Tasavvufi Halk Edebiyatına Özgü Deyimler, Motifler ve Kavramlar


Âb: Su. Hayat vericilik, boğuculuk, temizleyicilik, batırıcılık, tahrip edicilik özelliği vardır. Aşığın gözü çeşme, gözyaşı ise sudur. Akan su sevgilinin boyudur. Akıcılığıyla ömre benzetilir. Susuzluğu giderici özelliğiyle vuslatı simgeler.

Âgah: Vakıf, arif, aşina, haberdar, uyanık. Halden anlayan, doğru yolu gösteren, manen ve maddeten darda kalanların imdadına yetişen bilgin ve olgun, Hak adamı, hoşgörülü ve kalp gözü açık veli.

Âhir: İnsanın sahip olduğu her çeşit sıfatın evvel ve ahiri Hak olup o Hakk’ın evvel ve ahir sıfatları arasında arizi bir varlıktır. İnsanın yeryüzündeki hilafeti evvel ve ahir arasında bir berzahtır.

Allah: Edebiyatta Allah daha çok vasıflarıyla zikredilmektedir. Bazı dini kaynaklara göre Allah adı, Allah’ın bütün sıfatlarını ifade eden en kapsamlı adıdır. Şeriat bilginleri ile mutasavvıflar arasındaki zahiri ve Batıni bilgiler ise medrese ve tekke çekişmesi Allah’ın  zati ve subuti sıfatlarının zikredilmesinde de kendini göstermiş, Allah’ın varlığı ile alemin varlığı hususunda çeşitli açıklamalar yapılmıştır. Tasavvufa göre o, Vücud-ı Mutlak, Kemal-i Mutlak ve Hüsn-i Mutlak’tır. O maşuktur. İnsan O’nun aşkıyla dolu olmalı ve O’na kavuşmak için çaba harcamalıdır.

Arif: Tasavvufta nihayete ve batına ulaşan sufidir. Allah’ı Allah’la bilendir. Biliş bilen- bilinen beraberliğinde oluşan bir yakin halidir. İrfan sahibi, velilik mertebesine ulaşmış kişi. İrfan insanın iç bilgisidir. Arif, tevekkül sahibidir. Bundan dolayı mutasavvıflar tarafından zahidin karşıtı kabul edilir.

Âşık: Seven. Âşık samimidir, maddiyatla ilgisi yoktur. Gıdası üzüntüdür. Hep ağyarla uğraşmak zorundadır. Âşık sevgiliden başka talih, felek, ağyar, zaman vs. den zulüm gören kişidir. Tasavvufi edebiyatta kendisini ilahi aşka adamış, bütün varlığıyla Allah sevgisine yönelmiş, Allah’a ulaşmak isteyen kişi.

Aşk: Tasavvufta en önemli unsurdur. Mutasavvıflara göre, Tanrı’ya ancak aşk yoluyla varılır. Kâinat Tanrı’nın aşk-ı zati nedeniyle cemalini görmek ve göstermek, bilinmek istemesinden ortaya çıkmıştır. Tanrı’ya ulaşmak, Tanrı’yı sevmek için Tanrı’yı bilmek gerekir. “Marifetullah muhabbettullahtır.”

Ashab-ı Suffa: Yoksul oldukları için Hz. Muhamedin’in mecidinin sofasında yatıp kalkan sahabe.

Avam: Sufi, tarikat ehli olmayan.

Ayan-ı sabite: Eşyanın görünür hale gelmeden önce Allah’ın ilminde bilgi olarak mevcudiyeti, zahir olan varlıkların Allah’ın ilmindeki mahiyetleri, gizli hakikatleri.

Ayine: Ayna. Aynada akseden eşya bir gölgeden ibarettir. Allah bir an tecelli etmemeği murad etse bütün mümkinat ve mezahir ortadan kalkar. Allah insanı bir ayna olarak yaratmıştır. Onda zatınin güzelliği seyreder. Güzellerin güzelliklerini gördükleri araçtır. Ayna parlak ve saf olduğu zaman iyi gösterir. Bu yönüyle gönüle benzetilir. Edebiyatta yüz ve yanakla birlikte anılır. İnsan-ı kâmilin kalbi.

Bade: Din ve tasavvuf aşıkları badeyi mecazi olarak ilahi aşk, muhabbet anlamlarında kullanılırlar. İlahi aşk, muhabbet ve hakikat anlamlarında kullanılan bir terimdir. Tasavvufa göre ruhların yeryüzüne inmeden önce Tanrı huzurunda toplandıkları meclis olan bezm-i elest, bir “işret hane-i kutsi”dir. Ruhlar bu mecliste aşk badesini içtikten sonra ueryüzüne inerler. Bunun sonucu âşık olan ruhlar yeniden ilahi aleme dönmek isterler. Tasavvuf edebiyatında bade, mürşidin taliplere takdim ettiği aşktır. Allah sevgisi, marifet ve hakikatin özünü, kadeh bu marifet ve hakikati taşıyan kabı, saki mürşidi, meyhane dergâhı, sarhoşluk ise aşk ve vecd halini ifade eder. Dini tasavvufi aşıklar badeyi mecazi olarak ilahi aşk, muhabbet anlamlarında kullanırlar.

Baht: Şans, talih anlamlarında kullanılır. İşleri sürekli ters gidenler için “kara bahtlı” “bahtı kara” gibi deyimler kullanılır. Bahtın siyah olması, sevgiliye kavuşamamak anlamındadır.

Batın: İç, gizli, görünmeyen şey. Her nesnenin bir iç, bir de dış görünüşü vardır. Her şeyin içinde başka şeyler gizlidir.

Batınilik: Hz. Muhammed’in ölümünden sonra Kur’an ayetlerinde, hadislerde, anlam dışında bir iç anlam araştırılmaya başlanmıştır. Hatta bir müddet sonra sonra ilm-i batın diye bir ilim dalı kurulmuştur. Batınilik bir mezhep değil, fikir sistemidir. Bu fikir sistemini benimseyen tarikatların hepsine birden Batıni mezhepler denir.

Bayramilik: Ankaralı Hacı Bayram Veli (D.1339/40- Ö.1430) tarafından 14. yüzyılın sonlarında kurulmuş bir tarikattır. Tarikat silsile yoluyla Nakşibendilik ve Halvetiliğe dayanır Melami- Alevi sufi esasları vardır. Zikir gizlidir. Bayramilik daha sonra üçe ayrılmıştır: Bayramilik, Melamilik, Celvetlik.

Bedehşan: Lal cevherin çıktığı yer. Allah’ın varlığını kullukla ilgili hükümlerde görmek ve müşahede etmek. Beşeri varlığından ilahi varlığa yolculuk eden salik, terk makamlarını yaşayarak fenada beka bulur.

Bektaşi: Hacı Bektaşi Veli (1242-1337)’nin kurduğu tarikatten olan kimse. Tarikata da Bektaşilik denir. Aynı zamanda Bektaşilik tarikatına mensup kimse.

Birlik makamı: Gönül birliğinin gerçekleştiği manevi “durak-menzil” kastedilir.

Budizm: Türklerin benimsediği yabancı dinler arasında onları en çok etkileyen inanç sistemlerinden birisi Hindistan kökenli Budizm’dir. En belirgin özelliği, tapılacak üstün bir varlığa yer vermemesi olan Budizm, her şeyin serbestçe incelenmesi, denenmesi esasına dayanan bir öğreti veya felsefe niteliğindedir. Temel inancı olan tenasüh (ruh göçü) gereğince canlılar Nirvaya’ya (ebedi mutluluk) ulaşıncaya kadar öldükten sonra değişik kalıplarda birçok kez yeniden dünyaya gelirler.

Can: Ruh, hayat, gönül. İnsanda yaşamayı sağlayan madde dışı varlık, manevi güç. Beden elbisesi içinde var olduğu bilinen yaşam cevheri. Ruhla aynı anlamda kullanılır. Can, aşığı temsil eder. Can, canan için feda edilebilecek en kıymetli varlıktır. Bektaşilikte mürid ve derviş bu adla anılır.

Cevr: Haksızlık, zulüm, eza, cefa, sitem. Sevgili aşığa bitmez tükenmez eziyetlerde bulunur. Cevrin asıl nedeni ayrılıktır. Âşık sabreder, ancak vuslata eremez. Eziyetler aşığa ok, kılıç, diken, taş şeklinde gelir. Âşık maşuk arasındaki tek alışveriş bu cevr ü cefalardır. Cevr için en güzel karşılık sabır ve içkidir. Tasavvufta tarikat erbabının ruhen yükselmesini engellemek, onu dünya ile ilgilenmek durumuna düşürmektedir.

Derd: Gam, keder, sıkıntı, tasa, kasavet, kaygı, acı, ağıt, sızı. Aşığın inlemesine sebep olan acı, sevgilinin vermiş olduğu sıkıntı, dünya sıkıntısı. Dini- tasavvufi edebiyatta dert “ilahi aşk” anlamında kullanılır. Bu, istenen bir durumdur. Tasavvufta en büyük dert, dertsiz olmaktır. “Allah derdini arttırsın.” sözü bir Mevlevi deyimidir.

Devran: Dünya, felek, zaman, talih, dönme, dolaşma. İnsanın dünyaya gelip gitmesi, insanın hüküm sürme zamanı. Tarikatlarda bir nevi zikir şekline verilen addır. Dervişlerin bir halka halinde oturarak veya ayakta durarak el ele tutuşup ya da kol kola girip yaptıkları zikirdir. Devriyeyi simgeler.

Dil: Gönül. Aşığın aşkıyla ilgili her türlü gelişmenin algılandığı yer. Gönül bir kuştur. Gam ve kederle beslenir. Sevgili gönül denilen sarayda misafirdir. Âşık gönlüyle dertleşir. Gönül hastadır, yaralıdır, sıkıntılıdır. Bunlar sevgili yüzündendir. Allah’a akıl ile değil gönül ile ulaşılır.

Din: Allah tarafından peygamberi vasıtasıyla yayılıp uyanları dünya ve ahrette kurtuluşa erdiren itikat ve ameller bütünü. Din ve tasavvuf, âşıkların başlıca inanç, görüş ve düşünce kaynağıdır.

Düşman: Bir hadise göre, düşmanların en büyüğü ve en çetini bedendeki nefistir.

Elest, ahd-ı sabık: Elestü, Arapça “Değil miyim?” demektir. Kur’an’da Allah’ın Ademoğullarının arkalarından soylarını çıkarıp “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” dediği, onların da “Evet Rabbimizsin.” Deyip şahadette bulundukları Allah’ın onları birbirine tanık tuttuğu anlatılır. Halk inancına göre bu soruya müminler bela “ Evet, Rabbimizsin.” demişler. Kâfirler “la”, “değilsin” demişler. “Bela” diyenler dünyada iman sahibi olmuşlar. “la” diyenler ise kâfir olmuşlardır. Önce ruh olarak yaratılan insanlar, daha sonra dünyayı seyretmek istemişlerdir. Padişah-ı âlem bu dileği kabul edip âdem donunu onlara giydirdi ve bu aleme yolladı.

Erbain: Tarikat mensuplarının 40 gün halvete girip ibadetle ve perhizle vakit geçirmeleri. Erbain yerine aynı anlamdaki çile kelimesi daha çok kullanılır. Erbain çıkarmak deyimi kırk günlük sürenin dolması demektir.

Eren: İlahi vuslatını gerçekleştiren, veli, ermiş kişi. Erenler, ermişler, alperenler, Horosan erenleri şeklinde de kullanılır.


*Yazmış olduğum yazı tarafıma aittir. İzinsiz kullanılması durumunda yasal işlem başlatılacaktır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Emine Isınsu'nun Eserleri

Dil Göstergesinin Özellikleri

Dil Bilim ve Dil Bilgisi